kadın
- demet256
- 12 Mar 2017
- 2 dakikada okunur
Geçen günlerde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü kutladık. Şöyle bir düşündüm. Bir kadın olarak böyle bir günde neler duyumsuyorum. Sonra ne zamandan beridir cinsiyetimin farkında olduğumu düşündüm. Kesinlikle otuz ve sonraki yaşlarımda bu farkındalık oluştu. İnsanın kendini tanıması zaman alıyor. Bir kadın olmanın farklılığı erkek olmamaktan geliyor. Bu iki cinsiyete dair yazmak istedim.
Yirmi ve otuzlu yaşların bir bölümü " ben bunu yapabiliyorum, o neden yapmıyor" sorusu ve arkasından gelen can sıkıntısı ile geçti. Oysa şimdi biliyorum ki bir kadın ve erkeğin yapısı ve bakış açıları bambaşka. Aynı düşünmeleri ve aynı yaklaşımları geliştirmeleri neredeyse olanaksız. Karşımdakinden benim yaklaşımlarımda bulunmasını beklemiyorum artık. İnsanı özgürleştiren bir durum bu. Her insan bir diğerinden farklı ve özellikle kadın ve erkek tümüyle farklı. Sanırım Tanrı bir iş bölümü yapmış :)
Tam olarak nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama şöyle bir tanımlama öğrenmiştim. Bence doğruluk payı çok. Kadınlar maraton, erkekler 100 m koşucusu diyordu. Annelerinizi düşünün. Sabah erkenden başlayan maratonu yanlızca kendini değil, çocukları ve eşini çekip çevirmekten oluşuyor ve akşam yastığa başını koyana kadar devam ediyor. Üstelik bu maratonu bir motivasyonla değil, isteyerek, kendi içinden gelerek her gün tekrarlıyor.
Bir kadın olmanın toplumda değişik yansımaları var. Örneğin kötü araç kullanmak bir tanesi. Bir keresinde Heykel'den (Bursa) bir taksi dolmuşa bindim. Taksi dolmuşta 5 kişiydik ve bir tek ben kadındım. Yolda yandan geçen bir aracı şöför kınadı ve "Kesin kadın şöfördür." dedi. Trafik lambalarında o aracın yanına gidip durdu ve araçtaki tüm erkekler, bahsettiğim diğer aracın şöförüne bakti. Şöfür "Dememiş miydim bak, kadın şöförmüş." dedi. Eskiden araç kullanırken başkalarının ne düşündüğünü çok önemserdim. Şimdi hiç umrumda değil. Kendimce en iyi şekilde kullanmaya çalışıyorum ve gerisini umursamıyorum.
Geçenlerde ilginç bir araştırma öğrendim. Genelde kadınların özgüvenleri erkeklerinkine göre daha düşükmüş. Bu farklılığın ne zaman başladığını araştırmışlar. Çocukların altı yaşına kadar eşit özgüvende büyüdüğü ve altı yaştan sonra kız çocuklarında özgüvenin düşüş başladığı farkedilmiş. Buna yol açan faktörlere dair bir bilgi yoktu. Benim fikrimce kıyaslanmak ve annelerini gözlemledikçe onlardan aldıkları yaklaşımlar buna yol açıyor olabilir. Toplumda kadın olmak ve düşük özgüvene sahip olmak kolay bir durum değil. Yetersiz olma duygusuyla yaşamak yıpratıcı bir durum. Oysa hepimiz en mükemmel halimizle doğuyoruz. Kıyaslanmak ve kendimiz dışındaki kişilerin ideallerine uymaya çalışmak (kendimiz gibi olamamak) bizi mutsuz yapıyor. Çevrenizdeki kadınların konuşmalarnı dinleyin bir süre. Anlattıklarının bir çoğu pek çok alanda nasıl yetersiz olduklarına dair. Üstelik dinleyen olarak siz onlarla aynı fikirde olmadığınızı dile getirseniz bile onun bakış açısını değiştiremezsiniz.
Bir kadın olmak çok daha karışık düşünmek, aynı anda birden çok faktörü değerlendirip bir karar vermek demek. Sanırım cinsiyetim bir fotoğrafçı olarak bana çok yardımcı oluyor :) Bir fotoğraf çekerken karşımdakilerin üzerine düşen ışığın açısı, duruşları, duyguları, arka planın nasıl göründüğü gibi faktörleri aralıksız değerlendirmek, fotoğrafı bir üst seviyeye taşıyan bir durum.
Yazıyı okunabilir boyda tutmak adına burada bitiriyorum. Bir blog yazısı fotoğrafsız olmaz bence. Kendimin bir portre fotoğrafını paylaşıyorum. Fotoğrafımı çeken eşime teşekkürler.
<img src="https://images.squarespace-cdn.com/content/v1/540d8c5ae4b02405057a24b0/1489319521323-QB5IYITCT9ZIENI0WUXS/demet-argun-bursa-portre" alt="Fotoğraf: Aykut Güngör" />

Fotoğraf: Aykut Güngör
Hoşçakalın ;)
Kommentarer